İzleyiciler

26 Nisan 2016 Salı

Baharda kış molası...

Uzun zamandır yazmak istediğim bir gezi yazısıyla merhabalar:)

İlk olarak  Ocak ayında iş amaçlı gitme fırsatı bulduğum Brüksel gezimi paylaşamamıştım. 3 ay sonra çok beğendiğim için değil tabii ki yine iş amaçlı başlayan ama ufak bir tatil havası yaratabildiğim ikinci gezimi artık paylaşabilirim.

Brüksel son zamanlarda yaşanılan tatsız olaylar sonrası ulaşım konusunda bizi korkutsada İstanbuldan aktarmasız 3,5 saatte sorunsuz olarak ulaştık. Ocak ayını hiç de aratmayan bir hava ile yapılan karşılama ardından valizden montlar çıkarılır ve yola koyulunur. Brussel international havaalanından (BRU- Zaventeem) tren ile Noord/Centraal/Midi istasyona varışın ardından metro ve otobüs ile kolaylıkla ulaşım sağlayabilirsiniz. Charleroi den geliyorsanız ki bu Pegasus ile uçmuşsunuz demektir; öncelikle başarılar diler, bir daha tekrarlamamanızı tavsiye ederim:) Buradan kalkan otobüsler ile Midi İstasyona ulaştıktan sonra yine tren, metro veya otobüs seçeneklerini değerlendirebilirsiniz.

 İş amaçlı ziyaretime uygun olan konumu nedeni ile Grand Palace bölgesinde olan Saint-Josse Ten Noode ' u seçtim. "Noord Station"a ve bir çok metro istasyonuna yakın olan bu bölge;  birçok turistik gezi noktasına da yürüme mesafesinde. Bu bölgede yer alan oteller genellikle eski ve özellikle Wifi sorunu olan oteller. İlk ziyaretimde Retro otelde, son ziyaretimde ise çok sevdiğim Bloom otelde kaldım, ki tavsiyemdir:)

Brüksel "Sokakları Waffle kokan şehir" -tabii ki de çok seveceğim- ön yargısı ile gitsem de çikolata bile bu gri- soğuk şehiri bana sevdiremedi. Güneşin doğamadığı, yağmurun durmadığı bir güne çikolata ve waffle ile seratonin katmak istemekte haklılar. Çevre şehirler planınıza 1 veya 2 gün eklemek isterseniz ve aylardan Temmuz-Ağustos ise sizlere önerebileceklerimle buradayım...

Chez Leon da deniz ürünlerini tatmadan, her çesidini bulabileceğiniz mussel tencereli masalarda doymadan, Brüksel birası ile patates yemeden, sokaklarda bunu waffle-churos ile tamamlamadan ve tabii ki üzerine yiyemeseniz de çikolata olayını abartmadan dönmemelisiniz. Özellikle 1000 çeşit bira tadabileceğiniz ki yapabilirseniz "Delirium" da mutlaka Leffe, Maredsous, Hoegaarden çeşitlerinden bir tadın derim.






Çorbalar Salyangoza aittir; yada yazının geleceği açısından "seasnail" diyip çok da lezzetlidiri ekleyip devam edeyim ben.


























































Ama yok benim aram soğuk ile iyidir, vaktim de çok derseniz Grand Palace, çizgi roman müzesi, Manneken Pis (İşeyen çocuk heykeli; çikolata modelleri ile aynı büyüklüktedir:)), Atomium,Mini Europa  görülebilir.

 Grand Palace da  tabii ki çiçeklerden eser yok; hep çok şanslı olmuşumdur:/

Tatilinize 1 gun Brüksel eklerseniz size tavsiyem 1 gun de Brugge eklemenizdir. Brükselden transit istemeyi unutmadığınız takdirde tren ile 1 saatte ulaşabileceğiniz bu romantik şehire bir göz atılmalı.Tren ile gerçek anlamda uçsuz bucaksız yeşillerin içinden geçerken bir yanınız bu pastoral hayatın cazibesine kapılıyor, bir yanınız ise bu kadar yağmurun ve doğmayan güneşin sonuçlarına tanıklık ediyor. Soğuk olmayan bir günde kanal gezisi ile renkelendirebileceğiniz masalsı şehirde kendinizi çikolata alışverişine kaptırıp seratonin yüklü dönebilirsiniz. Sonuçta bu tatilin mutluluğu Tabii ki çikolatadan geçer...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder